Hayatta neleri ertelediğimizi hiç düşündünüz mü? Bunların bir listesini yapsaydınız kaç madde olurdu? Düşünelim…spora başlamak, sağlıklı beslenmek, arkadaşını aramak, sevdiğini söylemek, özür dilemek, sınava çalışmak, evi temizlemek, para biriktirmeye başlamak, tatile çıkmak… sizin listenizde olanlar var mı aralarında? Alışkanlıklar kolay değişmiyor. O yüzden “insan 7’sinde neyse 70’inde odur” sözünün genelde doğru olduğuna inananlardanım. Mesela hayatınızı belli bir disiplin içerisinde geçirmediyseniz bundan sonrası için de pek ümitli olmayın derim. Çok mu açık oldu? Maalesef öyle. Yoksa o güne kadar spor yapmamış birinin disipline edilmesi için kişisel antrenöre ihtiyacı pek olmazdı ya da sağlıklı beslenmek için diyetisyene. Şunu kabul edelim savsakladığımız konularda yardıma ihtiyacımız oluyor. Yoksa gelecekte yaparım dediğiniz konular için gelecek bir türlü gelmiyor.
İster önemsememek deyin ister kadercilik, geleceğini düşünmeyen (belki de düşünmek istemeyen) bir toplum olduğumuz gerçek. Sanırım “carpe diem” lafını fazla ciddiye aldık :) Halbuki gelecekte de anı yakalamak için onu kurgulamalı ve yol haritasını çizmeliydik. Şunu çok net bir şekilde söyleyebilirim ki “Çalışırken, gençken düşünülmeyen her konu karşımıza yaşlandığımızda mutlaka çıkar” çünkü zaman acımasızdır. Hele ki yarının ne olacağının hiçbir zaman tahmin bile edilemediği coğrafyalarda gelecekteki durumunuzu başkalarının sözleri üzerine inşa etmek ne kadar mantıklıdır, o inşaatlar hangi depreme dayanır?
Size çok çarpıcı bir örnek vermek isterim. Sigorta sektörüne ilk başladığım yıllarda görüşme yaptığım emekli sandığı mensupları emekli olduklarında tüm olanaklarının büyük oranda aynen devam edeceğini söylüyorlardı. Sağlık harcamalarını devletin karşıladığını, zamanın en iyi hastanelerinde özel hizmet aldıklarını, maaşlarının iyi olduğunu… Günümüzde mi? İsterseniz buna siz cevap verin. Sadece şunu söyleyeyim emekli sandığı diye bir kurum artık yok!
Yumurta kapı ikilemini çok seven bir milletiz. Son dakikada uçağa yetişir, ödevi son ana bırakır, sınava son gece çalışırız. Baktık ki maaş yetmiyor hiç anlamadığımız halde sadece sürü psikolojisiyle bitcoin alır, halka arzlara girer, bakkalın verdiği “bilgiye” inanarak tavan yapacağı garanti olan hisse senetlerine paramızı yatırırız. Bütün bunlar yine günü kurtarmak içindir çünkü zaten kazanç oranı ne olursa olsun hayatımızı kurtarmaya yetmeyecektir. Kimse az veya çok tasarruf edeyim yeter ki düzenli olsun, boşuna dememişler “damlaya damlaya göl olur” demez. Çocukken aldığımız İş Bankası kumbaralarını hatırlayan var mı? Dünyada 1924 senesinden beri 31 Ekim tarihi Dünya Tasarruf günüdür. Bileniniz var mı? Bizde ise indirim günleri kutlanır, alışveriş festivalleri düzenlenir, banka kredi reklamları bayram coşkusuyla yayınlanır. Kimse size nasıl geri ödeyeceğinizi sormaz. Siz hiçbir aile sohbetinde “bu ay şu çantayı almak yerine bu parayı birikim hesabımıza yatırdım” diyen bir ebeveyn duydunuz mu? Bu söylemlerin çocukların tüketim, tasarruf bilinçlerinde nasıl bir etki yapacağının farkında mısınız? Gerçekten her şey ailede başlıyor.
Finansal okuryazarlık bu ülkede inanılmaz önemli. Yaşımız, mesleğimiz ne olursa olsun mutlaka üzerinde çalışmalıyız. Ekonomik özgürlük maaşlara yapılan zam, asgari ücretin artmasında değil, bireyin kendisinde. Sizden başka kimse sizi düşünmeyecek, piyangodan para da çıkmayacak veya bitcoin’den zengin de olmayacaksınız. Alışkanlıklarımızı değiştiremezsek gelen her para miktarı ne olursa olsun harcanmaya mahkumdur. Tasarruf için para ayıramıyorum daha fazla kazansaydım yapardım diyenlere şunu söyleyeyim öyle bir şey olmayacak. Daha fazla kazanacağınız para daha iyi lokanta, daha fazla ayakkabı olarak size geri dönecek.
Hadi gelin sizinle kısa bir çalışma yapalım. Aşağıdaki 2 sorunun cevabını vererek başlayalım.
1. Kaç senedir çalışma hayatındasınız?
2. Bugüne kadar aylık kazancınız ortalama %3 daha az olsaydı hayatınızda ne değişirdir, nelerden vazgeçmek zorunda kalırdınız?
3. Şimdi bu tutarı aylık birleşik faize (faiz oranına siz karar verin ama reel olduğunu düşünmelisiniz) koyduğunuzu düşünelim. Ne kadar birikime ulaştınız?
Ben bir örnek yapayım sizin için 25 yıldan beri çalışma hayatında olan birisi aylık ortalama 500 birim tasarruf etseydi %4 reel getiri hesabıyla bugün hesabında yaklaşık 600.000 birim parası olacaktı. Bu tutara olası ara ödemeler dahil değildir. Sizin için bu tutar azsa o zaman 500 değil belki 2000 birim tasarruf etmeniz gerekecekti. Şimdi aynı durumu çocuğunuz için düşünün. Belki yeni doğdu veya okul çağlarında. Aslında fark etmez. Bir yerden başlamak önemli. Hiçbir şey bir anda olmuyor. Ekonomik özgürlük de öyle. Adım adım, doğru yolları bularak devam etmek gerekiyor.
Belki de en önemlisi de artık ertelememek çünkü zaman hızla geçiyor ve gelecek de bir gün gelecek. Sizin için hala gelmedi mi?
Comments